NE ARA BU KADAR DUYGUSUZ VE VİCDANSIZ OLDUK
Eskiden birbirimize bağlı toplumlardık. Kapılarımız açık ve ihtiyaç olduğunda
rahatlıkla, güvenle içimize alıyorduk. Çocukların kapı önlerinde gönüllerince oyun oynadıkları,
anne babaların işlerinden evlerine gelinceye kadar sanki onlar bizim çocuklarımız gibi
karınlarını doyururduk ve ailesine teslim etmeden önce ebeveynleri de eve çağırıp çaylarımızı
hep beraber içer, sohbetler edip sonrasında uğurlardık. Komşumuza hastane ziyaretlerimiz
vardı, mutlaka meşhur kolonyamızı ve çiçeğimizi ve olmazsa olmazımız meyve suyumuzu
götürürdük. Evlerimize gelene neyimiz var neyimiz yok önlerine ikramda bulunmak için
soframıza sererdik. Mahallemizde birinin borcu varsa gizlice toplanır, Ondan habersiz derdine
derman olurduk ya da olmaya çalışırdık. Kış geldiğinde kendi kapımızın önünü tek başımıza
temizlemez hep birlikte birbirimizin kapılarını temizlerdik. Çatılarımızın karlarını erkeklerimiz
temizlerken bizlerde yerden temizliklerini yapardık. Sobalarımızda çayımız her daim hazır
olmasa da sıcak suyu hazır beklerdi, çay demlemeye hazırdı yani. Dostluklar sevgiyle
sağlamlaşırdı. Camlardan seslendiğimiz komşunun çocukları çöpümüzü döker, mahalle
bakkalımızdan siparişlerimizi koşarak alıp gelirlerdi. Camdan cama ya da kapı önü
sohbetlerimiz vardı. Elektrikler sık sık kesildiği zamanlarda yaktığımız mumların samimi
duygularla aydınlattığı bir toplumduk.
Gerçekten ne oldu bize nereye gidiyoruz hangi ara vicdanlarımızı kaybettik. Ne zaman
bu kadar bencil olduk, mal mülkçü olduk, ne ara bu kadar öfkeli olduk, sanki kötülükte yarışır
hale geldik. Maddiyat yüzünden insanlıktan çıkıp kiracılarımızı insan yerine koymayı unutup
damlarını başlarına yıkmayı başardık. Birbirimize bırakın silah çekmeyi silah kelimesinden
içimiz ürperir konuyu kapatırdık. Bencillikte ödül alırmışçasına yarışan bir ülke olma haline
geldik. Kimsenin kimseye acıması, saygısı, sevgisi yok. Sözlerin senet olduğu dönemin yerini
silahlarla, bıçaklarla imzalandığı dönemi yaşıyoruz. Saati dolmadan kötülüğüne kötülük
ekleyen bir toplum olduk. Ne kadar acıdır ki toprak taş ve suyla yapılan evlerden insanların
kapılarını kırarak onları karanlık ve soğukta bırakarak kurtulmaya çalışmalar. Terazinin ağır
basan yerinde aç gözlülük, bencillik ve duygusuzluğun maalesef hiçbir şey olmamış gibi
davranılmasının benim kalemimi de mutsuz ediyor.
Onca değerli paylaşımcı anlarımızı karaya çeviren insanlara buradan bir çift sözüm var.
Yaşam dediğimiz kavram çok kısa, bir o kadar da imtihan gezegeni. Ne demiş o kıymetli
büyüklerimiz; “Güvenme malına bir ateş yeter, yerle bir olur” O zaman kendine uzanan el
bulamaz. Çünkü “Ne verirsen ele o gelir eline” bu ve bunlara benzer nice örnekler var.
Bencilliğin sonu hep duvara toslamaktır. Kötülüğe ve kötülere, başarı ve mutluluk
yazılmamıştır.
Cahilliğin yerini bilgi, Duygusuzluğun yerini duygu, Öfkenin yerini sakinlik, Hırsın
yerini anlayış almadığı sürece her şey daha fazla yokuş aşağı gideceği gerçeği önümüzde
levhadır. Mutlaka herkesin yoluna yaptıkları gelecektir.
Kaçış yok.
Oysaki iyilikle yarışan bir toplumduk.
Benim kalbimin derinliklerinde halen kıymetli, duygulu cesur adil insanların varlığı
gerçeği var. İnanmak isteğim yüksek.
Ben Gölge Kadın olarak bir sonraki yazımda buluşmak ümidi ile sevgi ve huzurla kalın.
Birsen Kavak, Ne ara bu kadar duygusuz ve vicdansız olduk